22 Haziran 2011 Çarşamba

KONYA'YI HATIRLARKEN

Bazen bir fotoğraf üzerine yazılabilir birçok şey… Gelen, giden, geçen, geçemeyen her şey, jet hızıyla hatırlanabilir… Daha dün gibi Konya’ya Veda Ederken’ i yazışım. Sandığımdan çok beğenilip, beni sandığımdan çok etkileyişi… Ve tabi en önemlisi, yazarlık olaylarına ufaktan girişim…
Daha dün gibi diyorum da tam iki yıl geçmiş üstünden. Kimliğimi öğrenci işlerine teslim edişimden… Öğrenciliğimin bitişi benim için o kimliğin teslimiyken, Konya’dan ayrılış da, uzunca bir dönem kaldığım yurdumdan çıktığım andı. Hey gidi günler!
Bir beyaz kağıtla neler yapılabilir diyor ya şair, ben de neler söylenebilir diyorum bir fotoğrafa… Tanıdık bir huzur arıyorum, bildik bir şeyler bekliyorum, eskiden kalma öylesine… Var mı bilmiyorum. Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme… Konya’ya Veda Ederken’ in, Konya’yı Hatırlarken’ e dönüşme hali…
Nasıl çabalamıştım o kep atma töreninin güzel geçmesi için, ne dilekler tutmuştum… Bilseydim o vakit dileklerimle beraber kepimi de tutardım. Atılan kep, geri gelmiyor zira!(O değil de, benimki gerçekten kaybolmuştu! Hay bin aksilik! :))
Şimdilerde nam-ı değer 2011 mezunları, aynı telaşı yaşıyor farklı şehirlerde. Aynı amaca hazırlanıyor, aynı kaygıları taşıyor. Törenleri olmuş ya da olacak herkese hem hayırlı olsun, hem geçmiş olsun… Yalnız, öyle böyle değildir üniversite mezuniyeti. Fiyakalı olduğu kadar da dramatiktir dikkat ediniz. Ulaşımda, kültür-sanatta, aile içi dramatik konuşmalarda ve ev ekonomisi gibi olaylarda hep işinize yarayan statünüz son bulacaktır. Pazarlık bile yapamıyoruz artık. Nerde o eski günler… “Öğrenciyiz abi, az daha indir en son kaç olur?” falan demeler…
Gelelim elimden, dilimden bu kelimelerin dökülmesine sebep o fotoğrafa… O fotoğraf, mezuniyet töreninde çekilmiş ve değerli bir hocamız tarafından paylaşılmış bir fotoğraf…
Görünce gözlerim doldu. Sevgili 2009 mezunları Akif Hoca’mızın paylaştığı fotoğrafa bakınız lütfen...
İşte Selçuk Üniversitesi İİBF başarısı! Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nin kasvetli havasından sonra kırmızı halılı bir açık hava şöleni… Hı bu arada, fakültemizdeki tek değişiklik bu değil. Görenler görmeyenlere anlatsın. Kantin, plazmalar, toplantı salonları ve dev amfiler… Her şey harika…
Keşke bu kadar da beklenmeseydi evet. Yıllık komitesi olarak, bizim de zamanında değerli isimlerle paylaştığımız gibi, çok daha önce görseydik bu güzel tabloyu. Ama bu iş böyledir. Her mezundan sonra bir devrim gerçekleşir. Hatta bu sinir bozucu gelişim, Murpy Kanunları’nı andırır. Ya da “Bir şey, ancak siz onu beklemeyi unuttuğunuz zaman gerçekleşir. Bu, hayatın sen bakarken soyunamıyorum. Deme metodudur.”u falan… Neyse biz burada hasedimizden çatlarken, 2011 mezunları o kırmızı halıdan çoktan salına salına geçtiler ve yarınlarını karşılamak için heyecanlı bekleyişe başladılar bileJ Şaka bir yana hepsine tekrar hayırlı, uğurlu olsun…
Hatırıma gelmişken, buradan mühendislik ve hukuk fakültelerine de selam olsun… Ya da yatarak geçtiğimizi düşünen diğer vatandaşlara… Sabahları yattık evet. Biz yani, arka sıradakiler. Hayır, hem sabah sabah ders mi olur canımJ Ama onun dışında ben size söyleyeyim o bin sayfalık kitaplardan yapılan sınavlardan yatarak geçemiyorsunuz. Yatsanız, rüyanızda görseniz belki… İşte öyle de anca “rüyanızda görürsünüz” zaten J Onu bunu geçelim de ben biraz fakülte holiganlığı yapayım…
İİBF, hayatın fakültesidir arkadaş! Oradan mezun oluyorsanız vardır bir ayrıcalığı. Düşünebiliyorsunuzdur her şeyden önce. Başınıza vura vura öğretiyorlar tarihi. Öyle şimdikiler gibi Hürrem Sultan’dan falan öğrenmiyorsunuz. Sosyoloji ve yönetim dersleri bilge yapıyor adamı. Nokta atışı yapmaya başlıyorsunuz, önce birey, sonra toplum üzerine. Aldığımız güncel ekonomi bilgilerinin öneminden bahsetmiyorum bile…
Ben bir iletişimci olmalıydım evet. 95.256 kere duydum bunuJ Ama olmadım. Her zaman da söylediğim gibi, seçtiğim bölümden de pişman olmadım. Her şey akademik bilgi değildir çünkü. Ya da KPSS A grubundan niceliği yüksek bir puan almak. Önemli olan niteliktir efendim; nitelik!
Fakültenin yanı sıra Kamu Yönetimi, insana vatandaş olmayı öğretir. Öğrendiklerini kullanamadığın bir ülkeyi değiştirmek için neler yapman gerektiğini öğretir. Ya da bilmiyorum… Belki de herkes, kendi sınıfında bu bilinci, kendi kendine edinir. Çünkü biz okurken “vicdan yönetimi” diye bir ders yoktu fakültelerde. “Vicdan masaları” vardı ve bazıları oralarda, bir başkası adına karar alırdı; güya!
Biz gittik, o da bitti. Bitmiş yani, öyle diyorlar. YADAM’ da çıkan kavga, bayrak yakmalar falan… Neler oluyor üniversitem öğrencilerine? O kırmızı halı kimler için seriliyor? Nerde zamanında avazı çıktığı kadar “vatan” diyenler? Zamanında az didişmedik ama yapmayın… Siz de susarsanız olmaz. Bu ülkeyi en çok ihtiyacı olan kavramlardan milliyetçiliğe hasret bırakırsanız olmaz…
Söylenecek, yazacak daha çok şey var biliyorum ama ben de sizi uykusuz bırakırsam olmazJ Hocalarım gitmeden yazımı bitirmek istiyorum ve fakültemizin yeni imajını azıcık kıskanarak da olsa, kocaman kocaman alkışlıyorum… J
Ankara’dan selam olsun kavurma kokulu fakülteme, kruvasan lezzetinde sabahlarıma, kopyalı duvarları boyanan sınıflarıma ve yüzümde bu gülümsemeyi bırakan hocalarıma…
Selam olsun öğrenciliğime, öğrendiklerime!

Gonca Cengiz
17.06.2011