18 Mayıs 2011 Çarşamba

BENİM CANIM KELİMELERİM

Bugün sadece yazmak üzerine yazacağım. Nedenini tam olarak bilmediğim bir şekilde akşam saatlerinde paldır küldür düşen enerjimi yazacağım belki de…
Bilmiyorum hayatınızda ne kadar yazıyorsunuz ya da yazmaya değer bulduğunuz neler yaşadınız ama kime, neye değer bilmeden, kelimelere ne kadar değmek istediğimi fark ettim bugün. Onlarla demlendiğimi, onların sırtımı sıvazladığını…
Tüm bunlar olurken, hayat bana ne kadar yazma fırsatı tanıyacak onu da bilmiyorum ama seviyorum bilmediğimi de yazmayı.
Daha dün, değişim ve dönüşüm üzerine bir seminere katılan ben, bugün neden değişimlerimi yadırgıyorum? Bir yanım değişmek için duvardan duvara koşarken, bir yanım neden kabul etmek istemiyor olanları anlamıyorum. “Başımıza gelen her şeyin bir sebebi var.” diyordu dün ruhsal koçluk yapan Aldea Füsun Dağlı. “Sizin bugün bu seminere gelmiş olmanızın bile bir sebebi var.” Hepimize birer ay taşı hediye etti ve onun yanında da içinde bir paragraf yazan küçük sarı kağıtlar. Hepsi bize,  bizi anlatıyordu.
Bana da “Değişim sürecindesin, sakin ol, bunu kabullen ve güzel gelişmeleri bekle" diyordu. Her nasılsa orada aldığım o enerjiyle derin bir huzur hissettim; ta ki akşamın bu saatlerine kadar.
Değişiyor olmak güzel evet. Ruhsal anlamda yakın geçmişin kasırgalarından uzak kalmak, yine seminerde konuşulduğu üzere sinir bozucu şeylere seyirci kalmak da…
Güzel olan; Seyirci olurken hayatımızda miadını dolduranlara "eyvallah" demeden "güle güle" demek…
“Kendi hayatına seyirci olur mu insan?” demeyin. Olur. Onunla sakinleşir, netleşir, çakraları açılır ve derinleşir. Hatta seyircilik, kum torbasına bir tane vurup doğru zamanda geri çekilebilme işidir. Zaman planlamasıdır, sükûnettir.
Bunlar güzel de, gelelim işin sıkıntılı yanına, teoride dosdoğru olan bu yaklaşımlar, daha bir gün öncesinde hayatıma üflemişken, ben şu vakitte nasıl kendime üfleyecek noktada dahi değilim bilinmez:)
Değişiyor olmaktan mı korktum yoksa şu yürekten istediklerimin beni aslında mutlu etmeyeceği ve onlarla olamama ihtimalimden mi bilmiyorum.
İşte böyle anlarda diyorum ki, “Bana başka bir dünya gerek.” Algılarımız daima açık olmalı, kabullenme, şükretme yetimiz de yüksek olmalı evet ama tüm bunları yaparken pratikte de bir kolaylık gerek.
Zira olgunluk ve dünyayı içerden görmek zor zanaat. Adamın başını belaya sokuyor. Çok imreniyorum dümdüz yaşayanlara, kaygısızlara. Sırtımı bir yere yaslayım ömür boyu, öyle refah içinde yaşayayım diyorum. Ona da razı gelmiyor nefsim.

Ah nefsim, vah nefsim! Bilmiyorum demişken, şu nefis mefhumuyla aramızdaki husus ne olacak onu hele hiç bilmiyorum.
Sahi benim canım kelimelerimden “nefis” e sesleniyorum. Hani şu kendi içinde bile gaddar olan, yanına bir ünlü alacağı zaman hemen içindeki ünlüyü düşürüveren… Onun bencilliğiyle mi savaşacağız hayatımız boyunca yoksa “Koy verelim gitsin!” mi diyeceğiz? Sizi bilmem ama ben şu diğer adı med cezir olan hayatta ikisini de diyemeyecekmişim gibi geliyor ve işte o ortada sıkışmaktan oluyor tüm bunlar, Araf’ta kalmaktan.
Yani siz bakmayın ortada olmak iyidir diyenlere. Altta kalanın canı çıksın falan yalan. Her zaman ortadakidir en çok canı yanan. Çok uçlarda yaşayan insanların “Ben, çok mutsuzum!” dediğini duymam ben. Onlar o noktada sabitlerdir çünkü huzursuz dahi olsalar, gelgitleri yoktur pek. Ah biz, “Ne tür müzik olsa dinlerim, kulağıma hoş gelsin yeter!” diyenler, yemeklerde yeni lezzetlere açık olan ama yine de Türk mutfağından vazgeçemeyenler, ben size söyleyeyim, hayatın asıl derdi bizimledir. Daha çok bizleri sınamaktadır. Hatta alenen çetelesi tutulmaktadır med cezirlerimizin. Bir de kontrol sever bir adamsanız, kontrolünüzü kaybetmeye yazdığınızda, hayattan yiyeceğiniz şamar da yaşadıklarınızın üzerine sürülen acılı taratordur.
Ha bir de şu anda kafası karışık kebaba dönenler, inanır mısınız bilmem ama kuantum sizlere teslim olmayı öneriyor.bana da duyduklarımdan yola çıkarak başkalarına elvermeyi, bildiklerimi aktarmayı.buradaki teslimiyet duygusu, başıma gelen her şeye razıyım demek değil.hayattan ne istediğimi net olarak biliyorum ve istediklerimi almak için çabaladıktan sonra da iyi enerjiye teslim oluyorum demek.bizim bildiğimiz tevekkül yani;)
O zaman ben de yavaş yavaş “canım kelimelerim” le sakinleşmeye başlamışken, gelin hadi teslim olalım, kendimizi tokatlamayı bırakalım ve sürekli değişim, dönüşüm halinde olan dünyaya göz kırpalım. Bu süreçte de, kendi kasırgalarımızı sükûnetle ağırlayıp bundan sonra başımıza gelebilecek her şeye mutluluk pastamızdan birer ısırık armağan edelim.
Ve ben şu anda yazımı tamamlarken, benim canım kelimelerime daha sıkı sarılayım, hepsine de ayrı ayrı teşekkür edeyim, bir Cuma akşamı benim sırtımı böyle güzel sıvazladıkları için.
Siz de teşekkür edin ve sevin. Hatta sarılın mümkünse, hayatta size en sevdiğiniz pasta kadar tatlı gelen her şeye…

Gonca CENGİZ
04.03.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder