27 Mayıs 2011 Cuma

ZEHR-İ ZAKKUM

Öncelikle nedir bu Zehr-i Zakkum?
Bilenler bilir ama ben yine de bilmeyenler için söyleyeyim, Zehr-i Zakkum bir albüm adıdır. Yusuf, Cem Eren ve Emre’nin 13 yıl önce bir araya gelmesiyle var olan grubun, ilk albümünün adıdır. 2007 yılında en çok “Ahtapotlar” isimli parçayla kendini bize duyurmuştur. Bırakın duyulmayı, bu şarkıyla, akıllara kazınmaları kaçınılmaz oldu. Zira bugüne kadar “son bir gece daha çirkin olmayı” öneren hiçbir şarkı yoktu alemde. E biz de giydirdik adamlara beyaz gömlekleri, seçtik kravatları, bıraktık kendimizi Zehr-i Zakkum’a…
Ben o yıllarda pek haşır neşir olamamıştım kendileriyle. Ahtapot korkum falan da yoktu ama ilk albümleriyle kucaklaşmayı beceremedim. Gel zaman, git zaman aradan 4 yıl geçti ve bir müzik markette dolanırken, aniden yerimde durup “Kim bu bağıran” dedim? Bağıran dedim evet ama hayatımda bu kadar estetik bağıran kimseyi de duymadım. Ne diye mi bağırıyordu?
“Anason kokarken sofralar/ Yaşlandırıyor seni aynalar/
Her geçen yıl birer birer/ Masadan eksiliyor dostlar!”
Size yemin ediyorum, mıhlandım olduğum yere! Ses çatlıyor, ben çatlıyorum. Çağırdım görevliyi, kim bu dedim?(Tabi Murat Yılmazyıldırım yönündeki tahminimi içimde hıktırarakJ) Zakkum dedi, yeni albümü. Hay bin D&R! Utanmasam anında teşekkür, şükür mektubu falan dolduracaktım hala o çakılı olduğum yerde. D&R oğul sağ olsun, “Efendim, siz bekleyin, ben getireyim cdlerini.” Dedi. Heyecanla beklerken, cdnin kalmadığını öğrendiğimde yaşadığım hayal kırıklığını size anlatamam.
Neyse ölmedik ya, sosyal paylaşım siteleri ne güne duruyor? Şu, sürekli kapatılıp açılan site(You Tube) de hiç fena değil. Çözerim bu sorunu diye düşünüp mıhlandığım yerden ayrılmayı başardım.
İşte Zakkum’un 2.albümü 13le de o gün tanıştık. Sonradan öğrendim; müzik geçmişlerinin 13 yılı bulduğunu ve bu albümde 13’ün sanılanın aksine uğurunun da onları bulacağına inandıklarını. Ben de inanıyorum, bu albüm, onların uğuru olacak.
Kendileri Ankaralı olmakla beraber Ankara’ya da sık sık gelip gidiyorlar. If’in perşembe konser afişlerinde daima görürsünüz isimlerini. “Perşembe konseri” diye özellikle vurguluyorum çünkü hep eleştirmişimdir şu konserler, hafta sonuna kaydırılsa da diğer gruplar hafta içi çıksa diye, yok. Program, aynen devam. Kaç konseri kaçırdık öyle… Bu konunun bir gün başımı yakacağını biliyordum ama neyse…
Bir süre düşündükten sonra hepinizin artık gayet iyi tanıdığı(tanımayanlar da tanısınJ) ailenizin damadı, sevgili sevgilimle konsere baş başa gitmeye karar verdik. Güzelce hazırlandık, çıktık. Fotoğraf makinem? Tabi ki yanımda(ilerleyen saatlerde bu kontrolün hiçbir işe yaramadığı, hafıza kartını unuttuğum anlaşılacaktır!)Afişte 22.00- 01.00 arası olacağı yazılan etkinlik için, biz 22.00 olmadan ordaydık. Ekmek sırası niteliğindeki sıraya çoktan girmiştik. Sanıyoruz ki saat geldiğinde ahtapotlar gibi sarılacağız birbirimize. Bu fikrin ne kadar saçma olduğunu anladığımızda dört sıfır yan yana durmuş ve çoktan gece yarısı olmuştu. Ayaklarımız, belimiz, zihnimiz ağrıdı tabi ama romantiğiz, mutluyuz ya sesimizi çıkarmıyoruz yönetim istifa falan diyeJ
Celil’in siniri kocaman olurken, ben de hatırlıyorum ki, etkinlik afişinin altında ayrıca bir de kapı açılış 22.00 yazıyor. Ama olur mu canım öyle bu ne saçmalık, çaktırmıyorum tabiJ Bizde sabırlar azaldı. Sevgilim “00.15’e kadar çıkmazlarsa biz çıkalım” dedi. Sahneye değil tabi; mekandan :P Ben de “Gel şunu 00.30 yapalım” dedim, Celil’in çiçek olup arkamda hareketsiz durmasını saymazsak olayı tatlıya bağladık.
Birileri geliyor gidiyor, sahnede sürekli bir koşuşturma… Ha çıktılar, ha çıkacaklar derken, 00.28’de ben tam toparlanıyordum ki; pardon diyerek yanımdan geçtiler sahneye bir bir. Şeytan dedi, “Tak bir çelme!”  Ama dinlemedim tabi, dinler miyim ·?
Her zamanki gibi mikrofon Yusuf’un siyah peluş tüyüyle sarılıp sarmalandıJ ve “Teslim ol” başladı. Onlar şarkıyı söyleyedursun, biz de müziğin ritmine teslim olmuştuk. Bu güzel teslimiyette sırasıyla dinledik tüm güzel parçaları ama gelelim beni derinden etkileyenlere:
*ilk albümün marjinal ve sevimli şarkısı Ahtapotlar’a karşı beğenilerim hala sapasağlam. Bu şarkıyı pek çoğunuzun bildiğini düşündüğümden 13’ün parçalarından bahsetmek istiyorum:
*Biraz Uyu: Zakkum’un, albümde Cem Adrian’la düet yaptıkları parça. Tabi ki diğer parçalarda olduğu gibi söz- müzik yine grup üyelerine ait. Bu şarkıyla birlikte, Cem Adrian’ı da, grup üyelerini de çokça alkışladık.
*Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun: Bildiğimiz safi Türk Sanat Müziğini coverlamışlar. Olur mu demeyin çok da güzel bir versiyon çıkmış ortaya. Daha bir isyan gelmiş şarkıya, daha tutkulu, daha güzel olmuş!
Ve işte sen sevdiklerim: Yüzük ve Anason. Bunları dinlemeden yaşıyorum demeyin. Çünkü biliyorum, ikisinde de ya kendinizden bir şeyler bulacaksınız, ya da kaybedeceksiniz kendinizi!
Yüzük, bizim bildiğimiz Türk filmi aşkına yazılmış bir şarkı gibi, hafif arabesk. Derin darbe etkisi yapıyor adamda. Albümün kliplendirilen bu ilk şarkısını dinleyin ve kalbinize takın!
*Anason: Son zamanlarda dinlediğim ve en sevdiğim parçalardan. Anasonu sevmeyen adama bile sevdirir, eski dostları hatırlatır, yalnızlık fobisini uyandırır. Tüm bunlara göre biraz mazoşist midir, evetJ Ama Mustafa Cihan Aslan’ın muhteşem klarnetinin eşliğinde mutlaka dinlenmelidir!
İşte böyle, şarkılar güzelken hala, alkolün dozu arttıkça saçmalama dozu da arttı tabi. Hem de klarnetin en vurucu yerinde. Ben de yanımdaki sarışını vuracaktım! Aman Allah’ım o nasıl bir eğlence tarzı, o ne basitlik, anan baban yok mu evladım senin? Yanındaki zirzopla yapmadığı kalmadı. O içtiği 88 birayı, sahnede içmeye devam edecek diye korktum bir ara! Kazulet çingene sonradan gelip önümüze dikildi zaten. Tüm bu terbiyesizlikleri yetmiyormuş gibi sivilceli sırtı ve şeffaf askılı zımbırtısı da görüntü kirliliğinin cabası! Neyse ki Zakkum, kulaklarımızın pasını silerek, duyularımızdan birine öyle güzel hitap etti ki, gördüğümüz çirkinlikleri biraz olsun hafifletti. Celil’ciğim bugün işe gidecek olduğundan gerginliğimizi, mutluluğumuzu ve yorgunluğumuzu cebimize koyup Zakkum’a veda ettik. Pek tabi veda edecektik çünkü biricik sevgilim, başka türlü uyanamayacaktı(!)


Güle eğlene gittiğimiz, oflarla puflarla ve ikişer karış suratla döndüğümüz bir konser macerası böyle tamamlandı. Celil, direksiyonda uyumadı evet ama benim içimdeki o bıcır bıcır kız çoktan uyumuştu. Neden mi? Zakkum, hala orda şarkı söylemeye devam ediyordu, benim ertesi gün gidebileceğim bir işim yoktu, sevgilim gecenin başında ahtapotlar gibi sarılmak isterken bana, gecenin sonunda şartnamede hata yapabilme olasılığıyla kafayı bozmuştu ve en önemlisi,
O dangalak sarışın çirkinleşmeye devam ediyordu ve ben onu dövemeyecektim!
Belki de Zakkum’un sözünü dinleyip “son bir gece daha çirkin olacaktı” ve bu geceyi ne kadar çirkin geçirse o kadar kardı. Ondandı bütün kabahati ve kadına şiddete evet dedirtmesi! J
Baş başa katıldığımız bu gece, başladığı kadar güzel bitmemişti. Yarım kalmıştı işte. Bu düpedüz, fıstıklı baklavanın kuru kısmını yiyip alttaki kısmı yere düşürmek gibi bir şeydi!
Tüm bu düşüncelerle evime geldim ve zor da olsa uykuya daldım.
Sevgilimle küstük evet ama beni küs olmadığımız zamanlardan iki kat fazla aradı. Yok, bu iş ilanıydı, yok şu cv’ydi… Ben tam, Celil ya işsizliğimden bunaldı, iş bulamazsam ya beni terk edecek ya da kariyer koçum olmaya karar verdi derken, kapı çaldı. Sucudur dedim, babam açsın dedim, açmadım.
Yanılmışım. Bizim kapının önüne bırakılan sevimli bir paketmiş. Babam, “Sana D&R’dan bir şey gelmiş.” Dedi. Düşündüm, bu, zamanında bana zakkumun 13’ünü öğreten D&R personeli olamayacağından, bana hayatı paylaşmayı öğreten sevgilimdendi.
Paketi heyecanla açtım: Biri, hani Zakkum’un şu dört yıl önce çıkan albümü Zehr-i Zakkum’du diğeri de onlara şans getireceklerine inandıkları 13.
13, bana da şans getirdi evet. Teşekkür için Celil’e telefon açtığımda,”Özür falan değil o; sadece sen mutlu ol diye yaptım.” demesiyle bir kez daha aşık oldum ona. Önü arkası önemli değildi. Sadece ben mutlu olayım diye bir şey yapmıştı ve bu şey, birçok şeye bedeldi! Yarım kalanı, mutsuzluğu, o da sevmiyordu işte ve uzun zamandır birlikte olsak da, mutluluğumuz da mutsuzluğumuz da küçük şeylere endeksliydi.
Bana tüm bu duyguları yaşattıkları için Celil’in sürprizine aracı olan babama, Mehtap Abla’ma, Zakkum’a, If’e, ha tabi bir de o D&R’daki çocuğa teşekkürler!
Bi deee, bi deeeee, ennn çoookk inandığımaaa…  J

Gonca CENGİZ
27.05.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder