10 Aralık 2010 Cuma

ANKARA...ANKARA...GÜZEL ANKARA...

Her ne kadar sabah gerginliklerine katılımcı olamasam da,hava muhalefeti ve bazı olaylar nedeniyle,Ankara'nın hafta başına tanık etmek istedim sizi.Ben birçok olaya serzenişte bulunurken,umarım sizi daha da yorduğumu düşünmezsiniz.
Başkent burası...
Elbette farklı sistemleri,disiplinleri ve cazibesi olacak.Ancak ve ancak havadaki nem ve bürokrasi miktarına "yiter yaa!"diye bağırmak istiyorum.
Ey!Güzel ülkemin güzel başkenti,bugün sıradan bir anadolu kenti kadar bile olamadın gözümde.
Boğdun beni.Tüm pozitifliğime inat,üzerime üzerime geldin.Hele ki geçirdiğim hedonist haftasonundan sonra yeni gelen haftayı böyle karşılamak olmadı.Ama ne yapalım?Herbirimizin içinde AVM'ler açılma tehlikesiyle karşı karşıyayken,bir haftasonumuzu da sulak alanlarda,parklarda geçirmeyelim mi?
Eskiden kızardık her yerden su akıyor diye...Şimdi öyle teslim olmuşuz ki metropole,kendi kuraklığımızda öyle çölleşmişiz ki,korkarım yakında her çeşme başında bir insan olacak.
Kişi başına düşen milli gelir azalırken,çeşme başına düşen insan sayısı artacak :)
Halihazırda tüm işsizlerimize yeni bir istihdam alanı açılacak ve tabi ki kpss barajını geçemeyenlere helal olmayacak: "Çeşmebaşı memurluğu."
Neyse efendim,Kpss demişken ,gelelim esas konumuza...
Bazılarınız biliyordur benim de o sınava hazırlandığımı.Bilenler bilmeyenlere anlatsın:)
Aylardır girişiminde bulunduğum Milli Kütüphane'ye gitme niyetimi bugün gerçekleştirdim ki,gerçekleştirmez olaydım!Niye mi?
Tamam burası başkent,burası Ankara...
Düzenin,disiplinin kenti de,abartılmış düzen ya da abartılmış disiplin ne derece doğrudur bilemiyorum.Gerçekten,kapıdan girdiğimde Meclise mi giriyorum diye endişelendim.Ancak orada olur o sıra,o güvenlik önlemleri,kimlik gözlemleri...
Ayıptır belki ama şehirdışında okuduğumdan daha önce ziyaret edememiştim.
Aman Allah'ım o nasıl bir sıra,o nasıl bir kalabalık,kasvet havası...
İçerisi güzel olmasına güzel,diyorum ya fazla düzenli.Her şey yeni belli.
Ama o kadar çok insanın omuz omuza,yoğun parfüm kokusuyla ,birbirine göz süzerek çalışması hoşnut etmedi beni.Mecbur kalmadıkça da,o kalabalığın içinde olacağımı sanmıyorum...
Onca insanı orada görünce,işsizliği mi,başkentteki tek gelişmiş kütüphanenin vaziyetini mi,kendimi mi eleştireyim bilemedim.
Kütüphanede hüsran hikayemi burada noktalarken,Ankara'da yan yana yapılan AVM'ler yerine,yeni kütüphaneler açılmasını diliyor ve Selçuk Üniversitesi yönetimine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum...
Aranızda bu yazımı okuyan ve hala Konya'da olan arkadaşlar varsa,üniversitemizin sahip olduğu tüm imkanların kıymetini bilip onları değerlendirsinler lütfen...
Yazımın sonunda son bir takdir ve teşekkür de,beni her zaman tazeleyen,bana ilham veren bir mekana;Kahve Dünyası'na...
Çikolota topları,leziz kahvesi Santos'u ve kruvasanıyla tüm negatif enerjimi alıp götürüverdi.
Ders çalışma ve yazı yazma arzumu kamçılayan Fransız müzikleri de cabası...
Bu yazıyı okuduğunuzda,bir kaşık suda boğmak istediyseniz birilerini ve Ankara'daysanız,
kaşığı Kahve Dünyası'ndan,suyu Mogan'dan alın lütfen...
Benden söylemesi... ;)

Gonca CENGİZ
07.06.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder