10 Aralık 2010 Cuma

Kamu Personeli Sabır Sınavı

Bu güvensizlik ve samimiyetsizliğin ışığı altında
Kaç kişi kaldı kendi şehrinin sokaklarında korkarak yürümeyen?
Bir şey olursa,"Karakola giderim hemen." Diyebilen.
Reklâmlarda bile taciz üstüne taciz.
Hiçbir şey üslubuna göre yapılmıyor artık.
118 18,80 vs.nin numarasını hatmeden vatandaşın,
itfaiyenin numarasını bilmediğini düşünen kaç kişi kaldı?
Biz mi isyanlardayız, doğuştan muhalifiz yoksa gün geçtikçe muhalif olunacak şeyler mi artıyor?

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi okudum ben.
Onlarca terim gördüm dört yılda.
Göz kapaklarıma kibrit çöpleri takmak istedim bin sayfalık kitapları okurken
sınav zamanlarında.
Okudum ben.
Büyük adam oldum mu, olur muyum bilmem.
Ama sanıldığı ya da beklenildiği gibi kaymakam olmayacağım, bilirim.
Sevgili meslektaşlarım,
Mezuniyet töreninde "Geleceğin bürokratları" diye sırtı sıvazlananlarım,
Sizi de böyle gazlamadılar mı, "kaymakam oğlum, hâkim kızım" diye?
Ya da sıkıştırmadılar mı, "E şimdi oradan çıkınca ne olacaksın?"diye?

Kabul edin, etmeyin;
Kamu yönetimciyiz efendim biz.
Bu hilenin hurdanın içinde yerlerine bir türlü yerleştirilemeyen...
Şansımız yaver gittiyse, bankaların gişelerine hizmet edenleriz.
Liyakati, liyakatsizliği bile bile hakkı yenilenleriz.
Yıllarca "Hukuk Devleti, suç-ceza ve Anayasa" kavramlarıyla "evcilik oyunu" oynasak da,
bir şey bilmediği iddia edilenleriz.
İşin özü, yaşı büyüdükçe, hayalleri küçülen, sudan çıkmış balığa dönenleriz.

Referanduma gidecekmişiz gidelim bakalım...
O bize ne getirecekse...
Gözlerimizin içine içine daha neler sokulacak, kulaklarımız "kalpazan"dan, "şerefsiz"den ağır daha neler duyacaksa...
Cumhuriyette herkes, kendisinin hükümdarıydı hani?
Demokraside özgürlük, eşitlik;
Hukuk devletinde, dürüstlük, adalet vardı.
Hukukuna güvenmeyen bir millet, kangren olmuştu.
Biz ne olduk?
Söyleyeyim...
Ya akıntıda sürüklenenlerden, ya da akıntıya karşı kürek çekenlerden olduk...
Ve yazık ki, hala cümlemizin üzerine sihirli bir değnek değse diye bekliyoruz.
 Çoğumuz-ben de dâhil-üzerimize düşeni yapmıyoruz.
Yapamıyoruz; çünkü kolumuz kalkmıyor.
Yapamıyoruz; çünkü inançsızlaştık.
Yapamıyoruz; çünkü azalıyoruz biliyorum.

Ama genciz ya hani, burası, bu topraklar, bize emanet ya hani,
Belki bir şeyler yapabiliriz.
Hissediyorum...
Bizi en çok yaralayacak şey, boş vermek olur;
Gün geçtikçe başımızı daha çok kanatan taşlar değil...

Çok geç olmadan, kımıldamak gerek.
Kolumuz, kolluğumuz kırılmadan...


Gonca CENGİZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder